Sanatçının toplumsal ya da bireysel olarak yaşadığı acıların bir hazineye dönüşmesi ve yapıt olarak karşımıza çıkması beni hep büyülemiştir. Nedense acıdan doğan eserlerle daha yoğun ve derin bağlar kurarız. Seneler önce Vatikan müzesinde gördüğüm Yunan sanatındaki “Laocoön ve oğulları” adlı heykel, acıların vücut bulmasına en eski örneklerden biri olarak hala hafızamda tazeliğini korur. Hafta sonu gezme imkanı bulduğum Öner Kocabeyoğlu koleksiyonundan bir seçki olan “Hüzünlü ve Huzursuz” da, acının ve hüznün şekil bulduğu, derin ve sorgulayan bir sergi olarak kesinlikle görülmeye değer.
Serginin küratörü Derya Yücel, üç kata yayılan bu sergiyi kuşaklararası bir seçki üzerine kurgulamayı ve sanatçıların eserlerindeki melankolinin izini sürmeyi tercih etmiş. İlk katta Fahrelnissa Zeid gibi 1901 doğumlu bir sanatçıyla genç sanatçılardan Şeçkin Pirim’in eseri bizi karşılıyor. Fahrelnissa Zeid’in 1944 tarihli “Oturan kadın” isimli eseri ile litografi ve desenleri sanatçının dış dünyaya karşı geliştirdiği mesafeyi ve melankoliyi izleyiciye hissettiriyor.
Fahrelnissa Zeid
Ömer Uluç
Biraz ileride Ömer Uluç’un 1987 tarihli “Büyükada iskelesi” adlı eseri ile genç kuşak sanatçılardan Gülşah Bayraktar’ın “iki sandalye” isimli eseri yan yana kurgulanmış. Melankolinin rengi olan mavinin başrolde olduğu bu eserler de; geçmişe duyulan özlem, yokluğun varlığı, anıların verdiği hüzün üzerine bir vurgu yapıyor.
Gülşah Bayraktar
Tam karşısındaki odada sergilenen Ardan Özmenoğlu’nun çalışması ise insanı en çok yaralayan aşk acısına gönderme yapıyor. Ardan’ın satırların üzerine yazdığı “of all the things i lost” , insanın aşkı kaybettiğinde hissettiği herşeyi kaybetme hissini tüm samimiyeti ile yansıtıyor.
Ardan Özmenoğlu
Yan odada ise Taner Ceylan’ın "Peggy’i sevmek” adlı eseri çok çarpıcı. Sanat dünyasının önemli figürlerinden Peggy Guggenheim’ın fotoğrafının üzerinde kokain çeken ışıltılı bir kadının hüznü tüm odada izleyiciyi içine çekiyor. Bu odada Burhan Doğançay’ın çok bilinmeyen çalışmalarından biri ile genç kuşak sanatçılardan Nejat Satı, Burcu Yağcıoğlu ve Günnur Özsoy ‘un eserleri de bir araya getirilmiş.
Taner Ceylan
Eren Eyüboğlu
Fatih Temiz
Yaşam Şaşmazer
Koridorun karşısındaki odada ise Abidin Dino, Hakkı Anlı ve Büşra Çeğil’in eserleri tüm dinginliği ile sizi çağırıyor. Bu odadaki eserler toplumsal ve bireysel hafızanın zamanla eriyerek kaybolması gibi birbiri içine geçen bir ruh hali içine sokuyor sizi.
Son kata geldiğimizde Seyhun Topuz’un düğüm adlı heykeli bizi karşılıyor.Yan odada tek başına sergilenen Yüksel Arslan’ın 1968 tarihli eseri “Arture 120” günümüzde de tazeliğini koruyan toplumsal meselelere atıfta bulunduğundan biraz hüzünlendiriyor.
Seyhun Topuz
İlerleyince Seçil Büyükkan, Selim Turan, İİhan Koman ve Mustafa Horasan’ın eserlerini görüyorsunuz. Bu odada Adnan Çoker’in geometrik soyutlamaya geçmeden önceki döneminden bir eser de bizi şaşırtıyor.
İİhan Koman
Nejat Devrim
Son olarak Mübin Orhon ’un 1966-67 tarihli desenleri ile Selim Turan ve Nejat Devrim’in mavi yoğunluklu eserleri dikkat çekiyor. Özellikle Mübin Orhon’un adeta kağıtla kavgaya tutuştuğu hissedilen desenleri çok ilgi çekici. Böylece Fahrelnissa Zeid ile başlayan sergi son katta oğlu Nejat Devrim ile sona eriyor.
Sergi, 15 Ekim’e kadar Sıraevler No:55 Akaretler’de görülebilir.
Yazı ve Fotoğraflar: Zuhal Demirarslan